Selamünaleyküm. Bugün uzun zamandır yapmadığım bir şeyi
yapmaya karar verdim. Kitap okumak. Dur yanlış oldu. Sizin için kitap okumak. Genelde
okuduğum kitabı kendim için okuduğum için karşımdakine anlatacağım yerler için
ekstradan dikkat etmem gerekmiyor fakat sizin için okuduğum zaman size anlatacağım
bölümleri dikkatli okumam gerekiyor. Benim için ekstradan efor sarfetmem
gereken bir olay anlayacağınız. Neyse ara verdiğim bu seriye Stephan Zweig’in
Amok koşucusu adlı kitabı ile devam ediyorum.
Bu yazarın daha önce Satranç kitabını okumuştum
hatırlarsanız. Hatırladınız dimi? Peki bu link hatırlamanıza yardımcı olabilir
mi? (anlamayanlar için vahşi batı barmene soru karşılığında para verme
klişesi). Neyse efenim imkânım oldu ve bu yazarın gözüme kestirdiğim bir diğer
kısa kitabını daha aldım. Kısa dediğim gerçekten kısa bir kitap. 60 sayfa. Bende
doğal olarak bir günde bitirdim. Hali hazırda iş bankası yayınlarında, can
yayınlarında ve diğer yayınlarda basılmakta olan bir kitap.
Kitabın ismini inceleyecek olursak eminim daha önce duymamış
olduğunuz bir kavram görüyoruz: “amok koşucusu”. Kitabın içerisinde bunun ne
olduğundan ufaktan bahsetmiş ama ben biraz daha araştırma yaptım bunu sizinle
paylaşmak istedim. İlk olarak Malezya’da görülmüş bir hastalık. Bu hastalığa
yakalanan kişi bir çıldırma nöbeti geçiriyor eline silah veya başka bir yaralayıcı,
zarar verici alet alıp koşuyor önüne gelen ne varsa yok ediyor, parçalıyor
ardından kendi hayatına son veriyor. Bunun sebebi ise fazla düşünmek. Fazla düşünmek
derken tabi her düşünen böyle olmuyor bu sadece psikolojik bir hastalığı ortaya
çıkarıyor. Galiba bir kaçış olarak bunu görüyorlar. Daha bilgi için canım wikipedia’ya
bakabilirsiniz.
Kitaba geçecek olursak, hayatını intihar ederek sonlandıran
Stephan Zweig’in yine intihar eden bir karakterle sona erdirdiği bir kitabı. Galiba
yazar intihar etmek üzerine çok düşünmüş, gidip gelmiş ve bunları yazmış. Yine
yazar psikolojik olarak aşmış. Okurken acayip bir duygudaşlık (empati)
yapmanızı sağlıyor. Olayı yaşayan kişiyle adeta aynı duyguları yaşıyorsunuz
onunla birlikte aynı çaresizliğe düşüyorsunuz. Aynısını ben yaşasam böyle mi
yapardım yoksa “boş ver” mi derdim diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Hikaye, bir gemide seyahat eden iki yolcu arasındaki konuşma
üzerinden anlatılıyor. Bu kadar. Evet. Daha fazlasını anlatırsam okuduğunuzda
keyif almazsınız. 60 sayfalık bir okuma üstüne düşünme ile 1.5-2 saatlik bir film izlemiş gibi
oluyorsunuz. Hatta izlemiş gibi olmayın gerçekten izleyin diye film bile
çekmişler. Türk yapımı bu filmi kitabı okuduktan SONRA internet üzerinden
izlemenizi tavsiye ederim.
Kitabın arka kapağında ise şunlar yazıyor:
Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana
el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp
kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir
doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini
geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye
kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa
süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline
getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan
hummanın, amokun etkisi altına girer.
Kitaptan bazı alıntılar:
- · "bir tek şeyi aklım almıyor..nasıl oluyor da insan böyle anlarda yanındakiyle birlikte ölmüyor?nasıl oluyor da insan ertesi sabah uykudan uyanıyor, dişlerini fırçalıyor,kravatını takıyor.."
- · "söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da daha zeki, daha nesnel oluruz."
- · "İnsan genç olunca ateşin ve ölümün her zaman başkalarına sıçrayacağını düşünür."
1 yorum:
İlgi çekici bir kitap gibi. Yakın zamanda askere gideceğim için hemen okuyamam muhtemelen ama listemde yeri olacaktır.
http://ugurunhazinesi.blogspot.com.tr/?m=1
EmoticonEmoticon