“Brave New World” yani günümüz Türkçesiyle “Cesur Yeni
Dünya”. Geçtiğimiz iki hafta boyunca bu kitabı okudum ve daha
yeni bitirdim. Aklımdakiler tazeyken size aktarayım da eğer
okuyacaksanız karar vermenize sağlayayım, eğer okuduysanız da
ayın fikirleri taşıyıp taşımadığımızı öğrenmek istedim.
Bence kötü de etmedim. Neyse.
Kitap
bir çoğumuzun okuduğu (eğer okumadıysa da ayıp ettiği) 1984 ve
Fahreneit 451 kitapları gibi bir distopik bir dünyayı anlatıyor.
Ancak bence diğerlerinden önemli bir şekilde ayrılıyor. Bu
ayrılık diğerlerinde sistemi merkeze alırken bunda insanı
merkeze alması. Tabi siz insan da sistemin bir parçası diye
düşünebilirsiniz. Ben düşünmedim ve bu yola çıktım. Bu
yüzden diğerlerinde alamadığım tadı bu kitapta aldım
diyebilirim.
Yazarın,
Aldous Huxley, kurduğu distopyadan bahsedecek olursak. Bizim ahlaki
görüşümüze göre bir distopya evet, fakat bu distopyada yaşayan
insanların gözünde içinde yaşadıkları sistem kesinlikle bir
distopya değil aksine huzur ve mutluluğun tek yolu. Gerçekten de
yazarın size açıklamaya çalıştığı sistemi mantıklı bir
raya oturtmaya çalıştığınızda haklılık payı
verebiliyorsunuz sonuçta sistem içinde yaşadığı insanlara vaat
ettiği her şeyi verebiliyor, bunun karşılığında ise insanı
hayvandan ayıran en önemli şeylerinden biri olan ahlakı, en
azından bizim tanımladığımız şekilde, feda ediyor. Spoiler
vermeden distopyayı size bu kadar açıklayabilirim. Öyle bir dünya
düzeni düşünün ki insanı insan yapan her şeyi alıp,
insanlıktan çıkan insanları mutlu bir şekilde yaşatıyor.
Peki
her distopik romanda olduğu gibi bu romanda da sisteme karşı çıkan
insanlar yok mu? Tabiki var, fakat Aldous, diğer kitaplarda olduğu
gibi romanı bu kişinin üzerinden anlatmamış. Bence bu şekilde
daha güzel olmuş. Sisteme karşı çıkan arkadaşımız hikayenin
geçtiği ve başkent olan Londra’nın epey uzağında olan ve
hüküm süren sistemin buraya el uzatmadığı ve burada yaşayanları
ilkel ve sapık insanlar olarak tanımlandırdığı bir bölgeden
geliyor. Evet böyle bir bölge var ve galiba bilerek sistem bu
insanları burada içinde yaşayan vatandaşlarına kötü birer
örnek olarak göstermek için yaşatıyor. Yoksa onları yok
edebilecek kadar teknolojileri olan bir ülke/sistem/yönetim
diyebiliriz. Bir de bu ülkede yaşayıp sonradan aklı başına
gelen insanlar var. Bu tip insanları karantinaya alımış adalara
gönderiyorlar ve orada serbest bırakıyorlar. Cezalandırmak için
garip bir yöntem.
Size
yaşadıkları sistemi tam olarak anlatmak istemiyorum fakat
söylememde bir sakınca olmayan şeyler de var. Örneğin eğer
kitabı ithaki yayınlarından aldıysanız kitabın kapağında bir
hap çizimi göreceksiniz. Bu hap yanılmıyorsam (bir kaç teorim
daha var) kitapta bol bol adı geçen “soma” ilacı. Peki nedir
bu “soma”? Bu ilaç insanları rahatlatmak, keyif vermek ve
ödüllendirmek amacıyla kullanılıyor ve galiba hükümetin
vatandaşlarına yaptığı tek ödeme yöntemi de bu. Çünkü gün
sonu verilen soma hapları haricinde bir maaş lafı geçmiyor.
Sadece sonunda paradan bahsetti ama öncesinde bunu temellendirdiği
bir nokta yok. Romanda farklı kişilerin ağzından bir çok defa
soma tatili, soma molası vb. kelimeler duyduk. Yani soma oradaki
insanları suyu oksijeni gibi bir şey oluyor. Halk bunu kullanarak
günlük hayatın telaşesinden, dertlerinden kurtuluyor. Hiç tatmin
olmayan bir yoksunluk duygusu yaşattığı için soma içtiği
sürece onun için hiçbir şey herhangi bir sorun teşkil etmiyor.
Sistemlerinin temel taşlarından birisi diyebiliriz.
Bütün
bu diyeceklerimin dışında ne desem kitap hakkında detaya girmiş
olurum ve bu da çok hoş olacağını düşünmüyorum. Eğer
distopik kitapalar okumayı seviyorsanız, kabul sınırlarımı
zorlayabilirim diyorsanız ve 18+ iseniz bu kitabı okuyabilirsiniz.
Israr etmem ama öneririm. Olmazsa olmaz değil ama olursa güzel
olur. Pastaya bayılmam ama önüme gelirse yerim. Evden dışarı
çıkmayı pek sevmem ama çağırırsanız gezmeye gelirim tadında
bir kitap. Görüşmek üzere!
EmoticonEmoticon