Bu yazımda
size geçen gün izlediğim filmden yola çıkarak zaman yönetimi hakkında bir
şeyler anlatacağım. İlk önce filmden başlasam güzel olur diye düşünüyorum.
Düşünüyorum öyleyse varım. Güzel söz.
Konumuz
ilgili başka güzel sözler de var mesela “İnsan iki şeyin kıymetini bilmez:
Sıhhat ve Zaman” [Hz. Muhammed (s.a.v)]
Filmin adı
"In Time" yani Türkiye'deki adıyla "Zamana Karşı". Film
paranın yerini zamanın aldığı hatta ve hatta atalarımızdan kopya çekip
"vakit nakittir" sözünü bir sistem haline getirilmiş dispotik bir
evrende geçiyor. İnsanlar yaşamlarını sürdürmek için bir şeyler alırken kendi
hayat sürelerinden harcıyorlar. Örneğin otobüse binebilmek için 5 dakikanı
veriyorsun. Bu arada söylemeyi unuttum her insan 25 yaşında yaşlanmayı
bırakıyor, vücudu o yaşta sabitleniyor. Peki, sabitleniyor da ne oluyor?
Kolundaki saat geri geri akmaya başlıyor. 25 yaşını dolduran her insana 2
yıllık bir süre veriliyor ve bu süre dolduğunda ölüyor. Tabi ölmemek için zaman
karşılığı çalışmak veya çalmak zorunda. Anlayacağınız zaman gerçekten para
yerine kullanılıyor. Birazdan bahsedeceğim konularla pek ilgisi yok ama filmde
sınıf ayrımı ve kapitalizm ön plana çıkarılmış. Kahramanlarımız bu sistemi
yıkmaya çalışıyor ancak film bize kapitalizmin asla yıkılmayacağını alt metin
olarak da vermiş.
Buradan
benim anlatmak istediğim kısım kapitalizm değil, zaman kullanımı ile olacak.
İsterdim ki hiçbir yerden bakmadan size zaman kullanımı hakkında taktikler
verebileyim ama maalesef bu mümkün değil çünkü herkes gibi ben de bu konuda
problemler yaşıyorum. Özellikle sınav dönemlerinde bu kullanım iyice verimsizleşiyor
ve leş bir hâl alıyor. Ne demek istediğimi "son hafta çalışırız knk"
diyenler çok daha iyi anlayabilir.
Ben bir konu
hakkında araştırma yapacağım zamana nedense ilk önce youtube’u tercih ediyorum.
Galiba bunun nedeni görerek bir şeyleri öğrenme, anlama olayının bana daha
kolay gelmesi (bir blog yazarının bunu söylemesi ise garip değil mi?).
Dolayısıyla ben yine Youtube kullandım ve zaman yönetimi diye arattığım zaman
karşıma ilk çıkan video Barış Özcan’ın videosu oldu. İstemsiz bir şekilde
yüzümde gülümseme oldu ve “ Zaman yönetimi tekniği: Tek mi Çift mi? “ adlı
videosunu izlemeye başladım. Şimdi burada videoyu adım adım anlatmam saçma olur bu yüzden kısa
ve öz şekilde bize neler söylediğini size aktaracağım.
Barış abimiz
ilk önce yazılımcı ve tasarımcı insanlar tarafından ortaya atılmış bir yöntemi
anlatıyor. Yöntemin adı ise “Pomodoro yöntemi”. Bu yönteme göre zamanı ufak
periyotlara bölüyorsunuz, örneğin 25 dakika çalışma ardından 5 dakika dinleme şeklinde,
her periyota ise bir pomodoro diyorsunuz. İşiniz bitene kadar bu pomodoro periyotlarını
sürdürüyorsunuz. Eğer isterseniz her dört pomodorodan sonra 25-30 dakikalık bir
dinlenme süresini kendinize verebilirsiniz. Bu sayede vücut kendini sürekli
çalışıyormuş gibi hissetmez. Düzgün uygulandığı takdirde işe yarayacak bir
taktiğe benziyor.
Barış abimizin kendisinin keşfettiği yöntem ise buna
benzer bir yapıya benzer. O kendi bulduğu yönteme “ Tek mi Çift mi? “ ismini
vermiş. Örneğin iki hafta sonra bugün sınavınız var, yada boş verin tembel bir
öğrenci olalım ve çalışmayı son haftaya bırakalım, haftaya bugün sınavınız var
ve ders hakkında hiçbir bilginiz yok ama bir o kadar da CS:GO oynamak istiyor,
Twitter’da twitler atmak istiyorsunuz. Bu yöntem ile bunların her ikisini de
yapabilirsiniz. Yöntem bize diyor ki; saate bak eğer tek ise (mesela 13:00)
yapman gereken önemli işi yap, çift ise (mesela 16:00) eğlenmene bak. Bu kadar
basit bir çalışma sistemi var. Her faaliyete 1 saat verip gününün yarısını
eğlence yarısını ise çalışmaya harcayabilirsiniz tabi düzgün uygularsanız. Tek ve
çift saatlere istediğinizi atayabilir, isterseniz tekte yatıp çiftte
çalışabilirsiniz bütün bunlar sizin paşa gönlünüze kalmış.
Soldaki adam: düşük öncelikli işler beni önemli işleri yapmamdan alıkoyuyor Sağdaki adam baya mutlu gördüğünüz gibi anlatmaya gerek yok bakınız şırıl şırıl |
Önce zor ve büyük işleri yapmak daha sonrasında ise
daha küçük ve kolay işlerimizi yapmak da başka bir yöntemimiz. Bu diğer iki
yönteme göre daha fazla dikkat gerektiriyor çünkü hangi işin daha önemli
olduğuna bizim karar vermemiz gerekiyor. Çöpleri çıkarmak mı daha önemli yoksa evde
çıkan yangını söndürmek mi? Yöntemi anlatmak yerine size Yale üniversitesindeki
bir profesörün verdiği örneği direkt aktarıyorum:
profesör derse girer. bir elinde bir kavanoz,
diğerinde ise içi taş dolu bir şeffaf torba vardır. sessizlik sağlanınca
taşları teker teker kavanoza doldurmaya başlar. ta ki kavanoz hiç taş
alamayacak duruma gelene kadar. sonra sınıfa döner ve sorar.
-bu kavanoz dolu mu?
sınıfın büyük çoğunluğu "evet" diye cevap verir. profesör kürsünün altına eğilir ve bir küçük torbanın içindeki çakıl taşlarını çıkarır. dikkatli bir şekilde büyük taşların arasına dökmeye başlar. büyük taşların bıraktığı boşluklar çakıl taşları ile dolar. kavanoz daha fazla alamayacağı zaman yeniden sınıfa döner ve soruyu tekrarlar. duruma uyanan sınıf bu sefer "hayır" der. profesör masanın altına eğilir ve bir kova kum çıkarır. bunu da dikkatli bir şekilde kavanoz daha alamayıncaya kadar doldurur. yine sınıfa döner ve sorar. sınıf coşmuştur "hayır" nidaları yükselir. profesör bu defa masanın altından bir sürahi su alır ve onu da kavanoza boşaltır. sonra sınıfa döner:
-bugünlük dersimiz bu kadar. ne öğrendiniz?
kimse cevap vermek istemez. önlerden biri atılır:
-ne kadar yoğun olursak olalım zaman yaratmak bizim elimizdedir.
-yanlış. eğer önce büyük taşları koymazsanız daha sonra onlara yer kalmaz
-bu kavanoz dolu mu?
sınıfın büyük çoğunluğu "evet" diye cevap verir. profesör kürsünün altına eğilir ve bir küçük torbanın içindeki çakıl taşlarını çıkarır. dikkatli bir şekilde büyük taşların arasına dökmeye başlar. büyük taşların bıraktığı boşluklar çakıl taşları ile dolar. kavanoz daha fazla alamayacağı zaman yeniden sınıfa döner ve soruyu tekrarlar. duruma uyanan sınıf bu sefer "hayır" der. profesör masanın altına eğilir ve bir kova kum çıkarır. bunu da dikkatli bir şekilde kavanoz daha alamayıncaya kadar doldurur. yine sınıfa döner ve sorar. sınıf coşmuştur "hayır" nidaları yükselir. profesör bu defa masanın altından bir sürahi su alır ve onu da kavanoza boşaltır. sonra sınıfa döner:
-bugünlük dersimiz bu kadar. ne öğrendiniz?
kimse cevap vermek istemez. önlerden biri atılır:
-ne kadar yoğun olursak olalım zaman yaratmak bizim elimizdedir.
-yanlış. eğer önce büyük taşları koymazsanız daha sonra onlara yer kalmaz
Her kişiye bu yukarıda bahsettiğim yöntemler
uymayabilir. Kendi yönteminizi oluşturabilirsiniz. Merak etmeyin bunun
inceliklerini de sizin için araştırıp, ilimi Çin’de bulup getirdim. Yoksa
inanmadınız mı?
“ Kendi ” yönteminizi oluşturmak için önce “ kendinizi
“ tanımanız gerekiyor. Nasıl yani? Ben benim işte! demeyin önce bi dinleyin. Gün
içinde en çok hangi vakitlerde aktif olduğunuzu, hangi vakitlerde yorgun
olduğunuzu belirlemeniz gerekiyor. Sabah kalktığımda zinde oluyorum (artık ne
demekse zinde olmak, ayrıca zin neresi?) diyorsanız çalışma saatlerinizi
uyandığınız vakitlere koymanız daha iyi olur. Aynı şey akşam için geçerli ise
öyle yapın.
En önemli ve hepsinde geçerli olan ise bir hedef
belirleyin. Fransız filozof Michel de Montaigne’nin de dediği gibi “Hedefi
olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.” Yani aslında burada demiş ki: siz
istediğini kadar yöntem bulun, deneyin eğer hedefiniz yoksa akıntının sizi
sürüklediği yere savrulmaktan başka bir şey yapmış olmasınız.
Benim de araştırma sonucu bu konuda bir fikrim oluştu
ama daha ete kemiğe bürünmüş bir fikir değil. Biliyorsunuz günlük hayatta (en
azından ben) çok fazla telefonla uğraşıyoruz. Dolayısıyla bu bizim dikkatimizi
asıl işe vermemizdeki en büyük engellerden biri. Yapmamız gereken önemli ve
büyük işe başlamadan önce telefon ve diğer bizim dikkatimizi çekebilecek
televizyon, radyo, dergi, gazete vb eşyalardan uzaklaşırsak daha verimli bir
çalışma olur diye düşünüyorum. Nasıl ama baya orijinal bir fikir değil mi?
patentini mi alsam napsam?
Ayrıca tarihteki önemli kişilerin günlerini nasıl
planladıklarına dair bol görselli içeriğe ise buradan ulaşabilirsiniz: https://line.do/tr/dunyanin-en-zeki-insanlari-gunlerini-nasil-planliyordu/2kc/vertical
Kafka’nın 4 saatlik uyku ile gününü geçirdiği gibi
ilginç bilgiler var. Tabi bunlar sizin gününüzü planlamanızda ne kadar yardımcı
olur bilemem ama yeri geldiğinde başkalarına aktarılabilecek güzel bilgiler var…
meraklısına tabi…
Yazımın burada sonuna geliyorum çünkü gereğinden uzun
oldu. Neyse hayırlısı. Umarım buraya kadar okursunuz sayın okurlar. Eğer
okuduysanız da adamsınız, seviliyorsunuz.
Kaynaklar:
EmoticonEmoticon